31 Aralık 2011 Cumartesi

a christmas carol


geçen sene yılbaşı gecesini şöyle bi düşündüm de...
odamda tek başımaydım..kafam oldukça kıyaktı..bikaç bira bi şişe de ucuzundan şarap içmiştim..cips vesair ile
doğal olarak da midemde taklalar atmıştı.
hemen çok nefis bi parça açtım:


this is the end..beautiful friend..
this is the end.my only firend the end.
no safety or surprise the end..
I'll never look into your eyes..again..


ben yeni yıla jim morrison la birlikte girmiştim ve yalnızdım.
sonra bütün bir sene jim morrison' ı sevdim ve onu dinlemekten sıkılmadım.
sıkılmıyorum.


fakat yalnızdım işte.
terkedilmiştim 2.kez.
farklı insan tarafından.,
yani hayatımda 2.kez tadıyordum bu duyguyu.
sıkıcıydı.
bok gibiydi.
neşesiz bir durumdu.




sonra jim'le birlikte uçmaya başladık..
herşeyin sona erdiğini söylüyordu o hüzünlü ses..
artık daha fazla sürpriz yoktu ve tekrar gözlerime bakamıycaktı.




bir romanda kaybolduk hepimiz..
ve bütün çocuklar çıldrmıştı.




yaz yağmurunu beklerken..
yılanı sür antik göle..
yılanı eski göle sür,yönlendir onu.




bizi çağıran bizi bekleyen mavi otobüs..
ah jim ne kadar da çılgın ve umursamazsın..ve ..
beni deli ediyorsun..
sanırım sen mükemmelsin.
mükemmeliğin tanımısın..
of kafam çok güzel evet..
kıvrılıp giden bir yılan
aklını kaybetmiş çocuklar..,




ve sonra bi adam geldi..
sadece geldi..
artık yalanların sonuydu..
o gece ölmeyi denedik..
o gece ölmeliydim.


bu son..
son..




19 Aralık 2011 Pazartesi

kıyak.





çok güzel kokuyorsun
avuçlarım terliyor.
terlemelerine engel olamıyorum.
ve ayak parmaklarım da öyle..
kalbimin hızlı atmasına engel olamıyorum.
midemde oturmuş kalmış sıcak bi ağrı var.
müziğin ritmiyle kendimi kaybediyorum.
yazıcağım şeyleri bulamıyorum
fakat yine de pes etmiyorum.,
çünkü kafam çok güzel.
fena halde güzel..
kalbime saplanan bi ağrı var.
peşindeyim
tam arkanda
seni buldum.
bırakmaya niyetim olmadığını görüyorum.
tam da peşinsıra geliyorum.
benim olacağını düşünüyorum.
sana dokunuyorum
ve evet işte şimdi sana sahibim.
evet bu doğru.



18 Aralık 2011 Pazar

bir parça lityum





çok mutluyum
çünkü bugün arkadaşlarımı buldum,
kafamın içinde.
çok çirkinim,önemli değil
çünkü sen de öylesin.
aynalarımızı kırdım.
hergün bir pazar sabahı,
bütün umursadığım.
ve korkmuyorum
şaşkınlık içinde yaktım mumlarımı
çünkü tanrı'yı buldum

evet.

çok yalnızım,mühim değil.
kafamı tıraş ettim.
ve üzgün değilim.
ve belki de
duyduklarımdan suçlanacak kişi benim.
emin değilim.
çok heyecanlıyım
seninle orada buluşmak için sabredemiyorum
ve umrumda da değil.
çok azdım,merak etme
niyetim kötü değil.

evet.

bu hoşuma gidiyor delirmiycem.
seni özlüyorum delirmiycem.
seni seviyorum delirmiycem.
seni öldürdüm delirmiycem.!



**nirvana-lithium parçasının kendimce çevirisidir.

10 Aralık 2011 Cumartesi

filtre kahve






adamla kadın oturmuşlardı bir cafe'ye
birer kahve söylemişlerdi doğal olarak
birer de sigara yakmışlardı üstüne 
en yakıcısından
üstelik kapalı alanlarda sigara içmek artık yasaktı
fakat yasaklar bilindiği üzere delinmek içindi
yırtılıp delinen yasaklar..

adam çocukluğundan bahsediyordu,
sıradan bir adamdı.
herhangi birisi gibi.
sıradan ihtiyaçları vardı;
ekmek,su,gazete..
kadın da sıradandı 
fakat belki biraz kafadan sıyrıktı.
konuşuyorlardı.
günlerce gecelerce yıllarca konuştular
bir yüzyıl geçmişti aradan.
sonra adam bir durup soluklandı
kadının gözlerinin içine baktı:
benim misin?
diye sordu.
kadın:
evet.
diye cevapladı.
bir sigara daha yakalım mı?
-olur.
diye yanıtladı kadın.
bir asır boyunca adam çocukluğundan bahsetmişti,
kadın ise dinlemişti sadece.
susuyordu.
adamın gözlerine bakıyordu.
sonunda adam:
sen neden hiç konuşmadın?
diye bir soru yöneltti.
kadın:
sana ait olup olmadığımı sorman için bir yüzyıl bekledim ya.sanırım,hayır sanmıyorum eminim,seni sonsuzluk boyunca da bekleyebilirim.sadece tek bir kelimeni duymak için bile..
adam duyduğu cevaptan tatmin olmuş bir şekilde gülümseyerek:
öyleyse hesabı ödeyelim ve kalkalım.
çıktılar mekandan.
fakat başları öne eğik değildi.
çünkü yağmur yağmıyordu.
sadece biraz hava kararmıştı.
...
kadın sabaha doğru uyandı sıcacık yatağında
şöyle bir gerindi.
yanında adam vardı.
sıradan fakat onun olan, sadece onun olan adam.
gülümsedi.
ona sarılarak, uykusuna kaldığı yerden devam etti.




22 Kasım 2011 Salı

güve

hayatta her seferinde bir şeylere yetişemezken buluyorum kendimi son birkaç gündür..
okula geç kalıyorum,otobüse geç kalıyorum,ödev yapmaya geç kalıyorum,sınava geç ka...
bu tür kısır döngülerden nefret ederim ben esasen.
fakat aksiymiş gibi de inatla yüzüme yüzüme çarpar  bu kısır döngüler,
içinde sıkışıp kalırım,nefessizlikten boğulurum sonra da.

günün sonunda beynimi boşaltıp rahatlatamıyorum bir türlü,
sürekli kurcalayan bir şeyler var onu.

oldukça fazla yoruluyorum,
hissizleşmekten korkuyorum en çok.
ve en çok da yorgun ve stresli olduğum anlarda hissizleşiyorum.

ve james hetfield'ın şarkının "o" kısmını  pour that misery down on me 
olarak değiştirmesi kadar eğreti şuan her şey.
oysaki doğru sözcük that değil your'du.

ve her şey bir radiohead şarkısı kadar gri.
aşkı tasvir etmeye çabalarken bile bunalımlı,
biraz ergensi..
umutsuz,
çaresiz.

ve sonra her şarkıda olduğu gibi bir patlama anı olur,
melodi yükselir,
şarkı ilahileşir,
sözlerle kendinden geçersin..
ve sonra şarkı sona erer.
yükselmiş adrenalininle kalırsın bir köşede
çivi gibi.
durgun bir çivi.

aslında bugün e5 yolunda o kazayı görmeseydim bu sıkıntının hiçbiri olmayacaktı.
üstlerine battaniye kapatılmış bedenler..
ölü mü yoksa hala hayattalar mı belirsiz..
ve ambulanstan inip koşturan görevliler..
yine de hala birilerini kurtarmaya çalışan, onlar için koşturan insanlar var dedim kendime..
gözardı ederek geçip gitmeyen insanlar..
bir an tüylerim diken diken oldu..
saniyeler sonra otobüsle birlikte ben de geçip gittim o sahnenin önünden..
yapacağım bir şey yoktu.
tek bir şey dahi..
sadece şahit olmak
ve geçip gitmek...

21 Kasım 2011 Pazartesi

badem şekeri

bazıları ortalarda dolanıp duruyor öylece.
süzülüp gidiyorlar.
oysa ki hiçbir şeyden haberleri yok.
hisleri yok her şeyden önce,
duyguları yok.
manen zaten olmayan bir insandan bahsetmek de önemsiz olur öyle değil mi?
ve hala da yaşadıklarını zannediyorlar öyle mi?
gülümsemeleri ucube,
kahkahaları yapmacık,
velhasıl sıkıldım bu insanlardan;
çünkü beni zehirliyorlar yakınlarında olduğumda,
bana da bulaştırıyorlar bu pisliği.
nasıl beceriyorsunuz böyle güzel rol yapmayı?
yapmacıklığın da bokunu çıkarmışsınız esasında.

peki sevgili Kurt Cobain o güzel Dumb şarkısının başlangıcında diyorsun ya hani;


I'm not like them
But I can pretend..



sen nasıl becerdin -mış gibi yapmayı?
onlardan biri olmadığını bildiğin halde,
rol yapmayı istemeyerek mi benimsedin?
belki de şarkının bitişinde söylediğin gibi;
sadece aptal'dın..










*ne zaman nirvana dinlesem bunalıma giriyorum. 

19 Kasım 2011 Cumartesi

anlam karmaşası




Baby, since I've been loving you,
I'm about to lose,
I'm about to lose, lose my worried mind.

...

tırnaklarımı kemirip ayaklarımın ucuna bakarken,
seni buldum ve sanırım bırakmıycam.
en azından bırakmayı düşünmüyorum.

bana aitsin işte!
keyifli bir bencillik bu.

birlikte tom waits dinlemeye ne dersin?
hani o balgamlı sesli adam..
fakat söz ver; 
söz ver ki sonsuza kadar dinleyebilelim,
birlikte.

hava 5 derece bile olsa
ellerimi bırakmasan hani

çok çişimiz gelse
sen prostat bile olsan
çişimizi tutamasak bile
birbirimizi bırakmasak hani..

müzik içimi okşuyor,
sen de öyle.

sanırım şarkıyla birlikte kalan aklımı da kaybettim...


16 Kasım 2011 Çarşamba

 tuhaf

Fakat ben bir sürüngenim,
bir ucube..
burada ne bok yiyorum böyle?
buraya ait değilim.

canımı acıtması umrumda bile değil;
kontrolü ele geçirmek istiyorum,
mükemmel bir vücut
ve mükemmel bir ruhla birlikte..
orada olmadığımda bunu farketmeni istiyorum.

tıpkı bir melek gibi,
tenin bende ağlama isteği uyandırıyor.
güzel bir dünyada,
süzülüp giden bir tüy gibi..

creep/radiohead

burada ne bok yiyorum ben?  

7 Kasım 2011 Pazartesi

Geç Oldu Ama..

çok zaman geçti be aradan.yaklaşık 5 ay falan..ben de farkındayım..ama bir türlü tatil miskinliğinden kurtulup kıçımı toplayamıyordum işte..tekrar imla hatalarına kulak asmaksızın,gönlümden geldiğince,ruhumun saçmalıklarını dökebildiğim bu platforma döndüm işte..beni özlemiş miydin?..cevabın umrumda değil..
başlıyorum:
...
mayıs ayı bok gibi geçmişti..sen de biliyorsun ki,en az mayıs ayı kadar bok olan bir ilişkiyi yeni bitirmiştim..bitirmiştim diyorum,çünkü o ilişkiyi sanırım kendi kendime yaşamıştım..sonunda bu rahatsızlıktan yine kendi kendime kurtuldum ve bitirdim işte..
haziran ayı gelip çattı..bir adamla tanıştım..bu arada kendimce bahanelerle hala istanbul'da kalıyordum,kendi evime,şehrime dönmemiştim(gerçi orası hiçbir zaman benim şehrim olmadı ya..).
adama gelince;gözlük takıyordu,benden biraz uzundu.açık renk kısa saçları vardı..o sırada onu beğenip beğenmediğimi bilmiyorum bile..sadece hava aşırı sıcaktı ve kendimizi biran önce bir cafenin gölgesine ve serinliğine atmayı düşünüyorduk.en başında nasıl tanıştığımıza gelince,herkesin aşina olduğu sosyal paylaşım sitesini bilirsiniz..ve buna ek olarak ortak müzik zevkimiz diyerek çıkıyorum işin içinden.
işte biz sıcakta koştura koştura güneşten kaçarcasına  yürürken,sonunda bir mekan bulup attık kapağı.yorulmuştuk..konuşacak halim yoktu..o,yüzüme bakıyordu sürekli.ama ben utanıyordum.zaten oldum olası sıcağı sevmem..sıcaktan kaçayım derken hızlı yürürüm ve böylece suratım kıpkırmızı bir halde çirkin bişeye dönüşürüm..birer ice tea içip kalktık..hemen hemen hiç konuşmadık sanırım.
Moda sahiline yürümek iyi bir fikirdi..o sırada hava kapatmaya başlamıştı..gökyüzü bir anda griye kesti..hafifçe yağmur yağmaya başlamıştı..genç çiftler ağaçların altına sığınıp,orada öpüşüyordu..biz de bir ağaç bulduk kendimize..o saniyelerin hayatımı değiştireceğini,hem de çok hoş bir yönde değiştireceğini bilmiyordum..yağmur nedeniyle gözlük camlarında su damlacıkları birikmişti..sevimliydi..açık teni gözüme hoş görünüyordu..o anki sessiz sakin tavırlarının altında gerçekte yatan vahşi savaşçıyı görememiştim..
yanağına doğru uzattım dudaklarımı..başını çevirmişti..ilk öpüşmemiz böyle oldu..bunları yazarken midemde hala da garip bir heyecan duymam enteresan doğrusu...
ve o günün gecesinde artık bir sevgilim vardı.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Only Happy When It Rains

 

ben sadece yağmur yağdığında mutluyum
sadece işler karışık olduğunda..
kıymetini bilmediğini bilmeme rağmen
ben sadece yağmur yağdığında mutluyum
bilirsin ben haberlerin kötü olmasını severim
ve neden mutsuz olmak bu kadar güzel hissettirir?
acını aşağı boşalt,
üstüme boşalt bütün acını..
herşey yanlış gittiğinde iyi hissediyorum
sadece üzücü şarkılar dinliyorum
ben sadece yağmur yağdığında mutlu oluyorum.
ben sadece karanlıkta gülerim
kendimi sadece gecenin en karanlık zamanı rahat hissederim
bunu sana kazara söylememiştim
ben sadece yağmur yağdığında mutluyum.
içinde olduğum zaman boyunca mesajı alacaksın
ben ve sen hakkında şikayet etmeye başladığımda..
acını boşalt ,
acını üzerime boşalt..
benimle arkadaş olarak kalabilirsin
önemsemediğin sürece..
yeni saplantımı duymak ister misin?
derin bir depresyona doğru sürükleniyorum
acını üzerime boşalt,
ben sadece yağmur yağdığında mutluyum.

garbage

8 Mayıs 2011 Pazar

to be a gunslinger or not to be


I do not aim with my hand; I aim with my eye.
He who aims with his hand has forgotten the face of his father.

I do not shoot with my hand; I shoot with my mind.
He who shoots with his hand has forgotten the face of his father.

I do not kill with my gun; I kill with my heart.
He who kills with his gun has forgotten the face of his father.

~Roland of Gilead~

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Howard Phillips Lovecraft


bir adam çarpık çurpuk evlerin olduğu karanlık bi sokaktaki kötü bir evde oturuyor.ve her gece üst kattan keman sesleri geldiğini işitiyor. bir gün yukarı çıkıp bu kemanın sahibiyle tanışıyor. yaşlı,sefil ve uğursuz görünüşlü bir adam kemancımız. bir süre sonra bir şeyler oluyor. kemancı o gotik, ürpertici melodiyi çaldığı ve adam da onu dinlediği sırada bir rüzgar esiyor ve perdeler ile odanın masası üstündeki kağıtlar uçuşmaya başlıyor. adam uçan kağıtların peşinden pencereye doğru gidiyor ve manzara şok edici.. şimdi aynen alıntı yapıyorum öyküden:
...Ancak,mumlar titreşirken ve çıldırmış keman gece rüzgarıyla ulurken,o tavanarası pencerelerinin en yükseğinden baktığımda,aşağıda hiçbir şehrin uzanmadığını ya da anımsanan sokaklardan dostça ışıkların parıldamadığını,yalnızca sınırsız bir boşluğun,devinimle ve müzikle dopdolu,yeryüzündeki hiçbir şeye benzemeyen,akıl almaz bir boşluğun karanlığının yattığını gördüm.Ve orada durmuş dehşet içinde bakarken,rüzgar o eski,sivri tepeli tavanarasındaki iki mumu da söndürerek beni vahşi ve anlaşılmaz bir karanlıkla,önümde kargaşa ve kıyametle,ardımda ise geceye uluyan o kemanın şeytani çılgınlığıyla baş başa bıraktı...

H. P. Lovecraft - Cthulhu Öyküleri

27 Nisan 2011 Çarşamba

bugün,naçizane istanbulumuz'da güneşli ve güzel bir salı günüydü..normalde salıları pek sevmem.itici gelirler bana.ama bugün sevdim işte..dersim erkenden bitti,otobüste,acaba kadıköye gitsem mi yoksa hemen odama gidip uyusam mı sorunsalını yaşadım bi süre.sonra güneşin çağrısına dayanamadım ve attım kendimi kadıköye..alkım kitabeviyle giriştim işe..rafları gezdim bir bir..fantastik romanlar,bilim kurgu kitapları,dünya klasikleri ve psikolojik gelişim kitaplarına kadar her halt vardı ve benim ağzımın suları akıyordu bu kağıt kokan dünyada(başka ne kokucaksa zaten..hey allahım!).gel gelelim cebimde 15 liradan fazla para yoktu..bi kısmını bi paket sigara almak için harcamıştım zaten..olsun,bakmak parayla değil ya..(bendeki de tam türk zihniyeti yahu)..işte ben aval aval dolanırken etrafta,raflardan birinde 'bukowski'kitaplarıyla karşılaştım..birinin adı:Kimse bilmez ne çektiğimi'ydi..şiir kitabıymış..arkasını çevirdim..şu dizeler vardı:

ve aşk iki kez geldiğinde
ve iki kez yalan söylediğinde
bir daha asla sevmemeye karar verdik,
böylesi adilaneydi,
bize ve aşkın kendisine.

ne merhamet dileniriz ne de
mucize;
yaşayacağız,
öleceğiz, sinek
öldüreceğiz, boks maçlarına
ve hipodromlara gideceğiz, hayatımızı
sırf talih ve yetenekle sürdüreceğiz.


6 Nisan 2011 Çarşamba

boys don't cry

I would tell you
That I loved you
If I thought that you would stay..



Now I would do most anything
To get you back by my side
But I just
Keep on laughing
Hiding the tears in my eyes
'cause boys don't cry
Boys don't cry
Boys don't cry !!!








5 Nisan 2011 Salı

melankoliye daldım gene..

I would have left the world all bleeding
Could I only help you love..



Everything was true
It couldn't be a story

I wish it was all true
I wish it couldn't be a story
The words all left me
Lifeless
Hoping
Breathing like the drowning man

You leave me
Breathing like the drowning man...

the cure




20 Mart 2011 Pazar

yok işte konu falan.

bi adam tanıdım..
bana 'güzel bi gülüşün var' demişti..
ve ben o adama aşık oldum.
ama şimdi o adam yok.
sanki hiç olmadı.
ya da buharlaşıp gitti..
uçtu avuçlarımdan.
şimdi nerde olduğunu sorsan bilmem.
kendi de söylemez nereye gittiğini.
dedim ya belki de öyle biri hiç olmamıştı.
ben hayalimde yarattım onu,
hayalimde öpücükler kondurdum dudaklarına.
hayallerde sarıldım.
dedim ya işte belki de hiç yoktu o adam.
şizofrenliğim tutar çünkü bazen..
öyle işte..karmakarışık bir hal.

11 Mart 2011 Cuma

selam dünyalı!

Benim niye blog sayfam yok ki? diye içlenirken, benim ne eksiğim var hiyeeyt diye dört dönerken, bugün itibariyle, görmüş olduğunuz üzere bu sayfada saçmalamaya ve zırvalığın suyunu çıkarmaya başlıyorum. aslında yazacak o kadar çok şeyim var ki..

Uygun bir zamanda, görüşmek üzere.



Bu arada aklıma gelmişken.. hepimiz hobbit köyde yaşasak ne iyi olurdu değil mi? Böyle yeşil falan...