22 Kasım 2011 Salı

güve

hayatta her seferinde bir şeylere yetişemezken buluyorum kendimi son birkaç gündür..
okula geç kalıyorum,otobüse geç kalıyorum,ödev yapmaya geç kalıyorum,sınava geç ka...
bu tür kısır döngülerden nefret ederim ben esasen.
fakat aksiymiş gibi de inatla yüzüme yüzüme çarpar  bu kısır döngüler,
içinde sıkışıp kalırım,nefessizlikten boğulurum sonra da.

günün sonunda beynimi boşaltıp rahatlatamıyorum bir türlü,
sürekli kurcalayan bir şeyler var onu.

oldukça fazla yoruluyorum,
hissizleşmekten korkuyorum en çok.
ve en çok da yorgun ve stresli olduğum anlarda hissizleşiyorum.

ve james hetfield'ın şarkının "o" kısmını  pour that misery down on me 
olarak değiştirmesi kadar eğreti şuan her şey.
oysaki doğru sözcük that değil your'du.

ve her şey bir radiohead şarkısı kadar gri.
aşkı tasvir etmeye çabalarken bile bunalımlı,
biraz ergensi..
umutsuz,
çaresiz.

ve sonra her şarkıda olduğu gibi bir patlama anı olur,
melodi yükselir,
şarkı ilahileşir,
sözlerle kendinden geçersin..
ve sonra şarkı sona erer.
yükselmiş adrenalininle kalırsın bir köşede
çivi gibi.
durgun bir çivi.

aslında bugün e5 yolunda o kazayı görmeseydim bu sıkıntının hiçbiri olmayacaktı.
üstlerine battaniye kapatılmış bedenler..
ölü mü yoksa hala hayattalar mı belirsiz..
ve ambulanstan inip koşturan görevliler..
yine de hala birilerini kurtarmaya çalışan, onlar için koşturan insanlar var dedim kendime..
gözardı ederek geçip gitmeyen insanlar..
bir an tüylerim diken diken oldu..
saniyeler sonra otobüsle birlikte ben de geçip gittim o sahnenin önünden..
yapacağım bir şey yoktu.
tek bir şey dahi..
sadece şahit olmak
ve geçip gitmek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder